Dr. Faruk Bil: Columbia kampüsündeki Antigone’lar

Posted by

Dr. Faruk Bil

Columbia Üniversitesi kampüsündeki öğrenci protestoları, Sophokles’in Antigone trajedisini anımsatıyor. Columbia Üniversitesi, 13 milyondan fazla kitap barındıran kütüphaneleriyle yüzlerce araştırması ve patentleriyle dünyada kritik bir role sahiptir. Aynı zamanda mümbit bir özgürlük ortamıdır.

Columbia’da dünyanın her yerinden seçkin öğrenciler eğitim haklarını riske atarak, Columbia Üniversitesi’nin İsrail’e yatırımlarını durdurmasını ve geniş kapsamlı, insan haklarına saygılı bir yatırım politikası benimsemesini talep ediyor. Üniversitelerinin yeni jenerasyonun vicdanlarındaki sesi duyup değerlendirmesini bekliyor. Bir kısmı kampüste, Filistin’deki insan hakları ihlallerini, asimetrik güç ile yapılan katliamları yok saymasını; politik konularda şeffaf ve hesap verir olmamasını protesto ediyor.

Amerika’da 50 yıllık öğrenci hareketlerinin üç temel taşı ve bitmeyen bir mesele: Özgürlük kimin olacak?

Ben Saint Augustine’in söylemine dayanarak özgürlüğün insanın yegâne doğası ve onuru olduğunu düşünüyorum. (Bil, 179,181)

Öğrenci hareketlerine bakışın, toplumun normatif değerlere potansiyel olarak tehdit oluşturabilecek yeni fikirlere ne kadar açık olduğunu gösterdiği fikrindeyim. 1960’lardan bu yana, Amerika’da öğrenci hareketleri, “yozlaşmış geçmişten” kopmayı amaçlar. (Bil, 88)

Bu hareketler, öğrencilerin siyasi konuları da içeren serbest ifade, gösteri özgürlükleri kampüs içinde siyasi faaliyetlerde bulunma haklarının genişletilmesi üzerine kurulmuştur. Özellikle 1962’de Tom Hayden tarafından yazılan Port Huron Bildirisi, öğrencilerin toplumda daha aktif roller üstlenmelerini teşvik eden yeni bir katılımcı demokrasi modeli olmuştur. Bu bildiri, kültürel yabancılaşma ve militarizmle mücadelenin bir parçası olarak değerlendirilmiştir. (Bil, 92)

Amerika’da özellikle ırk ve cinsiyet ayrımcılığı, medeni hal, aile, sosyal sınıf, din, eğitim, estetik ve tabii moral değerler toplumun her katmanında kurumlaşmış bir “bütün” oluşturmaktaydı. Başkan seçilen John F. Kennedy ve kardeşi Robert Kennedy bu status- quo’ya meydan okuyan sosyal, ekonomik ve politik yıkıcı-yapıcı devrimleri başlattılar. Ancak 1963 JFK suikastı Nobel ödüllü şair müzisyen Bob Dylan’ın Murder Most Foul şiirinde yeniden yaşattığı gibi gençlik “Devrim”ine bir darbe olarak gelmişti. (Bil, sf:91, 2020)

1964-65 Berkeley ve 1968 Michigan Üniversitesi hareketleri, Columbia’daki 2024 direnişleriyle paralellikler gösterir.

1964 yılında UC Berkeley’den kaynaklanan Free Speech Movement (FSM) politik aktivitelerde özgürlükler istemekteydi. Rektör Clark Kerr liberal ve öğrencilerin düşüncelerini fikirlerini özgürce ifadesinde etmesinde öncü bir kişilikti. Hatta komünist düşüncelerin dahi kampüs içerisinde ifade edilebilmesi için mütevelli heyetini ikna edebilmişti.

Olaylarda polisi kampüsün dışında uzun süre tutabilmişti. (Bu yumuşak tutumundan dolayı Vali Ronald Reagan’ın baskısıyla görevine son verildi). 1968 Michigan Üniversitesi hareketleri Vietnam Savaşı karşıtlığı, CIA ve polisin üniversiteden elini çekmesi gibi politik konulara sahip çıkıyordu. Şümullü bir öğrenci seferberliğine dönüştü. Bu süreçlerde Michigan Üniversitesi rektörü olan Robben Write Fleming hukuka dayalı ve dialoğa açık bir yönetim sergilemesiyle bilinir.

2024’te, Columbia’daki öğrenciler, üniversitelerinin Filistin meselesine duyarlılık gösterilmesini ve küresel sosyal adalet meselelerine daha fazla üniversite desteği sağlanmasını talep ediyorlar. Rektör Minouche Shafik, Clark Kerr ve R.W. Fleming’in aksine öğrenci aktivizmine yönetmelikler, disiplin ve güce dayalı kurumsal politikalarla tavizsiz bir tavır almıştır.

Öğrencilere ültimatom vererek eylemlerini durdurmalarını, el yazılarıyla kendilerini fişlemelerini ve politik eylemlerde bulunmama taahhüdü vermelerini emretmiştir. Öğrenciler ise buyruğa uymamışlardır. Shafik, polisi kampüse davet etmiştir. Öğrencilerin atılma ve askıya alma uygulamalarını başlatmıştır.

Eyleme katılsın katılmasın içinde olsun olmasın, 19-24 yaşlarında genç kanı taşıyan bu Columbia öğrencilerine zor göstererek özgür ifadelerinden vazgeçmelerini buyurmak; onların ömür boyu boyunları eğik olmalarını istemektir. Kuşkusuz öğrenciler kendilerini ve arkadaşlarını ifşa etmedikleri için gururludurlar. Ama bugün, 2024 Columbia gibi saygın bir kurumda özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşı durarak, eğitim ve kurumların rolünü de yeni bir bilinçle sorguluyor bizlere sorgulatıyor. Filistin meselesine gösterdikleri duyarlılık için hırpalanıyor, iteleniyor tutuklanıyorlar. Okuldan atılyorlar. Ve halbuki onlar savundukları değerler gibi, istedikleri değişim gibi pırıl pırıllar ve daha çok gençler. Karşılarındaki devasa asimetrik düzen gücünün farkındadırlar.

Gelecekleri için korkuları ve endişeleri yerindedir, gerçektir, meşrudur.

Düşünür ve sosyolog Henri Lefebvre’e göre, iyi yönetim, çatışmayı bastırmak değil, ondan öğrenmek ve çatışmayı yönetmektir. (Bil, 95).

Çatışmalardan türeyen trajediler ise insanlığın yenilgileri değil midir?

Antigone ile Creon arasında sıkışıp kalan özgürlüğün meşruiyetini sorguladığımız gibi Columbia 2024’de de öğrenci başkaldırısının merkezinde bu var. Düzene sadık Creon ve düzene karşı canını onuruna feda eden Antigone.

Bakalım UC Berkeley ve Michigan- Ann Arbor’dan sonra 2024 Columbia’dan sonra da dünyamız ne yönde everilecek?

Biz izlerken belki Nâzım Hikmet’in dizeleri Minouch Shafik’e öğrenciler üzerinden dünyada umut dolu insanlara verdiği hasarın ve bedelin farkına varmasını sağlar:

(…) Ve sen ki en yıkılmazları yıkabilirsin,
Gözüme bakabilir,
Elimi sıkabilirsin..
Ve sen ki… Sen,
Benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım.
—Nâzım Hikmet

Kaynaklar:

Bil, F. (2020). Utility of encounter with art in public sphere [Doctoral dissertation, Yeditepe University].

Broackes, V., & Marsh, G. (2016). You say you want a revolution?: records and rebels 1966-1970. (No Title).

Jenkins, C. (2020). “Bob Dylan’s New JFK Assassination Epic Couldn’t Be More Prescient” Vulture. Retrieved May 7, 2020.

(*) Not: Fransa’da Mayıs 68, kuşkusuz yeni bir çekim dalgası getirdi, canlı, kimi kez spontane kolektif sesle yerleşik düzenin genç insanlara yaptığı baskılara meydan okudu. Fevkalade zeki bir oyun sergiledi. “Sous les pavés, c’est la plage! (Realist olun: imkansızı isteyin!) ya da öğrencilerin karşısına dikili polislere hitaben; “Aynı durumdayız: ikimiz de burada istenmiyoruz!” türü bu sloganlar 68 Mayıs’ının ne kadar genç bir ses olduğunu hissettirmeye yeter sanırım.
68 Mayıs’ının tek başına değerlendirilmesi gereken bir hareket olarak ayrılabilirse de özünde gene gençliğin kendi yaşamak istedikleri değerler üzerinden yozlaşmış yaşlı düzene başkaldırısı olarak nitelenebilir.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir